ABD Güvenlik Doktrini’nin şifreleri… Avrupa ve Ukrayna ayazda mı kaldı…

4 Aralık 2025 tarihinde Trump yönetimi ABD için Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’ni yayınladı. 2022 yılında Biden döneminde yayınlanan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi yayınlandığı tarihte dünyayı bu kadar sallamamıştı. 2025 Trump belgesi bunu yaptı. Çünkü, -bence- bu belge ileride çok konuşulacak ve 21. yüzyılın geride kalan dönemi için çok belirleyici olacak.

Önce bu kadar önemli olduğunu vurguladığım belgeyi bir inceleyelim. Belgenin aslı 29 sayfa. Ben bu belgeyi sizin için özetledim ve birkaç sayfaya düşürdüm. Önce belgenin ana vurgularını özet olarak da olsa görelim:

Belgenin özeti adına da yansıtılmış: “Güç Yoluyla Barış/Önce Amerika”

I. Stratejik Sütunlar

ABD’nin önümüzdeki ulusal stratejisi, Amerikan üstünlüğünü yeniden tesis etmek ve yabancı müdahaleleri azaltmak için tasarlanmış iki temel sütuna dayanmaktadır (belgede dört sütun tanımlanmış, ancak bizim için önemli olmaması nedeniyle ikisi kapsam dışı bırakılmıştır):

  1. Yurt Savunması ve Sınır Egemenliği
  • Güvenlik Olarak Sınır: Belgeye göre, sınır güvenliği, birincil ulusal güvenlik tehdidi. Strateji, uyuşturucu kartellerini Yabancı Terör Örgütleri olarak tanımlıyor ve güney sınırını güvence altına almak için askeri güç kullanımına izin veriyor.
  • Monroe Doktrini’ne “Trump Eklentisi”: Batı Yarımküreyi ABD’nin münhasır etki alanı olarak yeniden vurguluyor. ABD, yabancı düşmanların (özellikle Çin’in) Amerika kıtasında askeri veya ekonomik dayanaklara sahip olmasını engelleyecektir.

2. Ekonomik Milliyetçilik ve Enerji Hakimiyeti

  • Ekonomik Güvenlik Ulusal Güvenliktir: Yeniden sanayileşme, agresif serbestleştirme ve Amerikan enerji üretiminin “serbest bırakılması” yoluyla hakimiyet kurma yoluyla GSYİH büyümesini öngörür.
  • Ayrışma: Özellikle ilaç, teknoloji ve kritik minerallerde Çin’e olan kritik tedarik zinciri bağımlılıklarını ortadan kaldırmaya odaklanır.

3. Askeri Üstünlük ve Caydırıcılık

  • “Altın Kubbe” Savunması: Yeni nesil kapsamlı bir füze savunma sisteminin geliştirilmesine öncelik verir.
  • Ölümcüllüğe Odaklanma: Ordu içinde “sosyal mühendislik” (DEI) girişimlerini reddederek, tamamen muharebe hazırlığı ve ölümcüllüğe odaklanır.
  • Nükleer Modernizasyon: Yakın rakiplere karşı güçlü bir nükleer caydırıcılık sağlamayı taahhüt eder.

4. Yükü Taşıma (Sadece Paylaşmak Değil)

  • İttifak Yeniden Düzenlemesi: “Yük paylaşımı”ndan “yükü taşıma”ya geçiş. ABD, müttefiklerin kendi konvansiyonel savunmalarının birincil sorumluluğunu üstlenmelerini talep ediyor.
  • NATO Hedefleri: NATO üyelerinin savunma harcamalarını 2035 yılına kadar GSYİH’nın yüzde 5’ine (önceki yüzde 2’lik kılavuzdan) çıkarmaları yönünde açıkça çağrıda bulunuyor.

II. Bölgesel Öncelikler

Batı Yarımküre (En Önemli Öncelik)

  • ABD güvenliği için en kritik bölge olarak belirlendi.
  • Göç akışlarını durdurmaya, kartelleri ortadan kaldırmaya ve bölgedeki Çin etkisini ortadan kaldırmaya odaklanıyor.

Hint-Pasifik

  • Strateji: “Caydırma ve Ayrıştırma”
  • Çin: Başlıca rakip olmaya devam ediyor, ancak odak noktası fikri mülkiyet hırsızlığını önlemeye ve “Birinci Ada Zinciri”ndeki* statükoyu korumaya kayıyor.
  • Tayvan: Askeri üstünlük yoluyla çatışmayı caydırmaya öncelik veriyor, ancak bölgesel müttefiklerin (Japonya, Güney Kore) geleneksel caydırıcılık konusunda liderlik etmesi gerektiğini vurguluyor.

Birinci Ada Zinciri*: Başlıca Kuril Adaları, Japon takımadaları, Ryukyu Adaları, Tayvan (Formosa), kuzey
Filipinler ve Borneo’dan oluşur ve kuzeydoğuda Kamçatka Yarımadası’ndan güneybatıda Malay Yarımadası’na kadar uzanır. Kısaca Doğu Asya kıyılarıdır.

Avrupa ve Rusya

  • Ukrayna Savaşı: İstikrarı yeniden sağlamak için çatışmanınmüzakereci bir şekilde sona erdirilmesi çağrısında bulunuyor ve tam zafere dair “gerçekçi olmayan beklentileri” eleştiriyor.
  • Medeniyet Uyarısı: Kitlesel göç nedeniyle Avrupalı ​​müttefikleri “medeniyetin silineceği” konusunda uyaran sert bir dil içeriyor ve ABD modeline benzer sıkı sınır kontrollerini benimsemeleri konusunda onları teşvik ediyor.
  • İlişki: İşlemsel; destek, ekonomik adalete ve savunma harcamalarına katkıya bağlı.

Orta Doğu

  • Durum: Önceliksiz.
  • Yaklaşım: “Ulus inşası” ve insan hakları konusunda “zorbalık”tan, ticaret, yatırım ve terörle mücadeleye dayalı bir ortaklık modeline geçiş.
  • İran: Strateji, İran’ı istikrarsızlaştırıcı bir unsur olarak kabul ediyor, ancak yeni Orta Doğu savaşlarına girme konusunda isteksiz olduğunu ve bunun yerine ekonomik baskıya ve bölgesel ortaklara (örneğin Körfez ülkeleri, İsrail) güvendiğini gösteriyor.

III. Sonuç

2025 Ulusal Güvenlik Stratejisi, ABD’nin küresel hedeflerini daraltırken ABD gücünün tanımını genişletmeyi amaçlayan “sınırlayıcı bir belge”dir. Soğuk Savaş sonrası liberal enternasyonalizm döneminin sonunu işaret eder ve onun yerine katı bir ulusal egemenlik, ekonomik korumacılık ve somut bir yatırım getirisi olmadan dünyanın polisi olmayı reddetme doktrinini getirir.

Hayrola!

Bu strateji dokümanında göze çarpan birkaç konunun altını çizerek tekrar anlatmalıyız:

İlk olarak, Amerika’nın şimdiye kadar ki küresel çizgisinden ve önceliklerinden ciddi bir çark gözleniyor. Birkaç yerde yumuşatılarak söylense bile ABD’nin baş düşmanı artık Çin’dir.

İkinci olarak, baş düşman belirlendikten sonra onu çevreleme konusunda ip uçları var. Gerçekten de Amerika’nın Rusya’yı yanına alma konusunda özel bir çabası var. Bu nedenle ABD hem Ukrayna’yı hem de AB’yi ayazda bırakmış görünüyor.

Üçüncüsü, Çin baş düşman olunca önemli bir BRICS üyesine, Hindistan’a referans verilmiş. Hindistan’la bağlar güçlendirilecek diyor. Bu da Hindistan’ı Çin’in yanından sökme çabası.

Beşincisi, artık ABD’nin hassas bölgesi komünizm tehdidi altındaki Avrupa değil. Stratejik öncelikler belgesinde ABD Avrupa’ya adeta azarlamaktadır. Uygarlığınız çökme tehlikesi içinde, nüfusunuzu bile dengede tutamıyorsunuz, göçmen politikalarını değiştirin gibi AB’ye dolaylı azarlar var. Bu açıdan Amerika AB’ye acı haberi de vermiş oluyor: Uygarlığınız çöküyor! Uzun süre Almanya’nın neden genç vatandaşlarını askere çağırdığını, yeni sığınaklar inşa ettiğini ve halkına konserve biriktirin dediğini anlamamıştım. Meğer Alman istihbaratı neyin gelmekte olduğunu zaten önceden biliyormuş.

Zaten Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra bir komünizm tehdidi kalmadı. Artık ABD için hassas bölge Çin’in doğusundaki Pasifik okyanusu ve Japonya, Güney Kore, Avustralya, özellikle Tayvan koridoru. Buradaki deniz yolları bizim için hayati önemde, bu deniz yollarının işleyişine müdahale eden bizden yanıt alır diyor. Bu müdahalenin birinci muhatabı ancak Çin olabilir.

Altıncısı, Orta Doğu ABD için artık öncelikli bölge değil. Trump’ın “Drill baby drill” (kaz bebek kaz—petrol kuyusunu “kaz” anlamında) sloganı neyi ifade ediyordu? ABD topraklarındaki petrol üretimini artıracak ve Orta Doğu’ya bağımlılığını bitirecek. Hatta dünyaya petrol satacak. Bu nedenle, Trump ABD’yi Paris iklim anlaşmasından da çekti.

Yedincisi, ABD artık dünyada darbe, komplo gibi pis yöntemlerle ülkelerde rejimleri değiştirmeye yeltenmeyecek. Bunu duy da inanma tabi. Daha yakında Trump Venezuela’ya girişecekti. Tahminen Çin girişime taş koydu, çünkü Çin Venezuela’dan ciddi miktarda petrol alıyor.

Sekizincisi, ABD Afrika’yı fazlaca boşladığını ve bu boşluğu Çin’in doldurduğunu fark etmişe benziyor. Afrika’yı artık daha göz önünde tutacak gibi.

Dokuzuncusu, 1990’lardan beri bütün dünyayı babasının tarlası gibi kullanan ABD galiba küreselleşmeye dur deyip ulus devlet çıkarlarını korumaya karar vermiş. Çünkü “ekonomik güvenlik ulusal güvenliktir” diyor. Emperyal devletler talkını başkasına verip salkımı kendi yutabilir. Her ne kadar Tom Barrack hazzetmese de öyle ya da böyle ulus devletler dirilecek. Acaba ABD süreci kendinden mi başlattı?

Sonuncusu, artık odağımız “Batı yarımküre” derken hem Pasifik-Hint okyanusunu hem de Latin Amerika’yı ima ediyor. Latin Amerika buna sevinsin mi üzülsün mü şimdi? ABD’nin elinin değdiği yerde pek ot bitmez de!

PAUL KENNEDY’YE AL SALLA!

Paul Kennedy “Büyük güçlerin yükselişi ve çöküşü” kitabında emperyal güçlerin neden büyük bir gürültüyle çöktüğünü analiz ediyor. Kitabının tezi şu: Büyük güçler aşırı emperyal yayılma nedeniyle zamanında toparlanamıyor ve bu durum bir gün büyük güçleri ekonomik olarak çaresiz bırakıp aç kurtlara yem ediyor. Acaba ABD dünyanın Avrupa ve Orta Doğu gibi bazı bölgelerinden vazgeçerek gücünü yeni tehditlere göre Çin etrafına mı örüyor? Muhtemelen de durum böyle.

Emekli General Osman Pamukoğlu bu yıl içinde “3. Dünya Savaşı” başlıklı bir kitap yayınladı. Pamukoğlu Paşa’ya göre ABD ve Rusya Çin’e karşı güç birliğine gidecek. İki dünya savaşında da Rusya, İngiltere, Fransa ve ABD gibi Batılı güçlerin yanında yer aldı. Bu nedenle Çin ile olası bir 3. Dünya Savaşı’nda Rusya rahatlıkla ABD tarafında yer alabilir. Bence Pamukoğlu Paşa haksız değil ama biraz fazla iyimser. Rusya’nın kaybeden, çöken güç olarak ABD’nin yanında yer almasının maddi temelleri yok. Geçmiş iki dünya savaşında Rusya ABD, İngiltere ve Fransa’nın yanında yer aldı ama o savaşta bu güçler kazanan güçlerdi. Aynı hesabı Hindistan da yapacaktır. Zaten Hindistan, Çin ve Rusya bir araya gelirse ürkütücü yeni bir güç ortaya çıkar. Hiçbir Batı ittifakı bu gücün karşısında varlık gösteremez.

Belge de “adalar koridorundan” söz ederken ABD, Japonya ve Güney Kore’ye özel bir yer ayırıyor. Bu ülkeler doğrudan Çin’in yakın hedefindeler. ABD, Japonya ve Güney Kore’yi koruma konusunda özel bir çaba gösterecektir. Japonya ve Çin arasındaki tarihi husumet zaten bilinen bir durum. ABD bu husumeti Çin’e karşı maharetle kullanacaktır.

Sonuçta, Amerika’nın 2025 stratejik öncelikler dokümanıyla 21. yüzyılın geri kalanının güç haritası açık biçimde ortaya çıkmış durumda. Dünyanın ağırlık merkezi uzak doğuya kayıyor. ABD’nin yeni operasyon alanı artık uzak Doğu ve Çin olacak.

Ben size şu kadarını söyleyeyim: Eğer çıkacaksa 3. Dünya Savaşı’nın temelleri atıldı. ABD Çin’i çevreleme konusunda daha kararlı adımlar atıyor. ABD dün kurulmuş bir muz cumhuriyeti olmadığı için Trump’ın strateji belgesi kesinlikle Amerikan derin devletinin önümüzdeki elli yıllık stratejisidir. Almanya’nın ABD’nin aldığı bu kararlar nedeniyle bu kadar paniklemesinin nedeni acaba Rusya’ya karşı NATO şemsiyesinin toplanması mıdır? Almanya AB ülkeleri içinde Rusya ile yakın ekonomik ilişkiler kurmaya özen gösteren bir ülke. Yoksa Almanya Amerika’nın da kendisine hasmane tavırlar göstereceğini mi öngörüyor?

Prof. Dr. Hasan Şimşek