Çoğu insan kendini sürekli aynı duygular içerisinde dönüp dolaşırken bulur. Bir şeyler yolunda gider, iyi hissettiren bir an yaşanır ama balon gibi söner ve etkisini kaybeder. Başta değerli gelen bir çok şey zamanla sıradanlaşır ve yerini sessiz bir arayışa bırakır. Böyle anlarda hiçbir mutluluk kalıcı değilmiş gibi gelir ve insan fark etmeden hep biraz daha fazlasını istemeye başlar.
Bu durum çoğu zaman hırs ya da tatminsizlik olarak yorumlanır. Hatta bazen “Gözün doymuyor.” ya da “Hiçbir şey yetmiyor sana.” gibi cümlelerle karşılaşabilirsiniz. Oysa nörobilim bu tabloyu kişisel bir eksiklik olarak görmez. Bazı çalışmalar, bu hissin beynin kendini koruma yollarından biri olabileceğini söylüyor. Duyguların zamanla hafiflemesi bazen bir zayıflık değil, hayatta kalabilme refleksi olabilir. İşte buna hedonik adaptasyon denir.

HEDONİK ADAPTASYON
Hedonik adaptasyon, en basit haliyle beynin hazza alışması anlamına gelir. Bir insan başına gelen bir olay ya da durum karşısında büyük bir mutluluk ve heyecan hissedebilir. Fakat bir süre sonra yaşadığı deneyime alışır ve ilk anda hissettiği duygular giderek zayıflayarak normale dönebilir. Benzer şekilde üzücü bir olayın etkisi de belirli bir sürenin ardından hafifleyebilir. Bu durum, beynin duyguları dengelemeye çalışan doğal bir mekanizması olarak kabul edilir.
Bu durum yalnızca teoriden ibaret değildir; bilimsel olarak da doğrulanmıştır. Örneğin Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, piyango kazananlarla ciddi bir kaza sonucu sakat kalan kişiler karşılaştırılmıştır. İlk zamanlarda iki grubun duygusal tepkileri farklı olsa da, aylar geçtikçe mutluluk seviyelerinin birbirine yaklaştığı tespit edilmiştir. Yani beyin büyük bir sevinci de derin bir üzüntüyü de belli bir süre sonra dengelemeye çalışır. Bu örnek, hedonik adaptasyonun duyguları yok etmek için değil, yaşamı sürdürebilmeniz için devreye giren bir mekanizma olabileceğini gösterir.

HEDONİK ADAPTASYONUN AMACI
Beyin duyguları sürekli aynı seviyede tutmaz. Çünkü uzun süren mutluluk da derin üzüntü de bir noktadan sonra vücudu yorabilir. Bu yüzden belli bir zaman geçtikçe duygular hafifler ve siz fark etmeden günlük yaşamınıza uyum sağlayabilirsiniz. Bir bakıma hedonik adaptasyon, sizi duygusal dalgalardan korumaya çalışan doğal bir savunma refleksi gibi davranır.
Sevindiğinizde yeni hedefler arayabilmeniz ya da zor bir olaydan sonra toparlanabilmeniz de bu mekanizma sayesinde mümkün olur. Beyin duyguları tamamen bastırmaz, yalnızca biraz sakinleştirir ki siz yolunuza devam edebilin. Böylece hem enerji kaybı önlenir hem de yeniden güç toplayabilmeniz için size olanak sunar.

BU DUYGUYLA BAŞA ÇIKMA YOLU
Hedonik adaptasyonla karşılaşmak her zaman “mutlu olmak” için direnmek anlamına gelmez. Bazen sadece o duygunun varlığını fark etmek bile önemli bir adım olabilir. Bir şeyi çok isteyip elde ettikten sonra onun nasıl yavaşça sıradanlaştığını izleyebilmek ise sizin elinizdedir. Bu değişimleri gözlemlemek, kısa notlar almak ya da sadece “Şu an ne hissediyorum?” diye sormak bile duyguların hızını kesebilir. Bazen tek bir soru, beynin otomatik tepkilerini biraz olsun yavaşlatmaya yetebilir.
Duyguların sürekli aynı kalmasına gerek yok. Ara sıra rutinlerden uzaklaşmak, hiç denemediğiniz bir şeyi denemek, yeni bir insanla sohbet etmek ya da sadece yürüdüğünüz yolu değiştirmek bile hedonik adaptasyonun hızını azaltabilir. Minnettarlık pratiği yapmak, yaşadığınız güzel bir anı kısa süreliğine bile olsa hatırlamak, hatta biriyle paylaşmak bile beynin ‘alışma’ döngüsünü kırar. Belki de mesele mutluluğun büyüklüğü değil; ona ne kadar dikkat verdiğinizdir. Çünkü en son neye sevindiğinizi, neye üzüldüğünüzü ve etkisinin ne kadar sürdüğünü kendinize sormak, beyninizle aranızda küçük ama çok önemli bir bağ kurabilir.